Anayasa Mahkemesi, özgürlükçü ve demokratik bir hukuk devletinin en önemli kurumlarından biridir. Özellikle Türkiye gibi demokratik pekişmenin henüz tamamlanamadığı ülkelerde rolü daha da büyüktür. Anayasanın üstünlüğü ilkesinin gerçekleştirilmesini sağlayan anayasa mahkemelerinin anayasanın uygulamaya geçirilmesindeki sorumluluğu büyüktür.
Anayasa mahkemeleri bu konuda son sözü söyleyen organ konumundadır. Kuşkusuz bu durum, anayasa mahkemesinin anayasayı yorumlarken tamamen serbest olduğu anlamına gelmemektedir. Aksi halde anayasanın üstünlüğü ilkesi yok olur, onun yerini anayasa mahkemesi kararlarının üstünlüğü ilkesi alır.
Anayasaların yapılış amaçlarından biri de hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır. Dolayısıyla anayasa hükümlerinin önemli bir bölümünü hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemeler oluşturur. Temel hak ve özgürlüklerin anayasada düzenlenmesi başlı başlına bir güvence teşkil eder. Ancak temel hak ve özgürlüklerin asıl güvencesi anayasa mahkemesinin yapacağı anayasaya uygunluk denetimidir.
Anayasa mahkemelerinin temel amacı ve misyonu; anayasada güvence altına alınan kural ve ilkelerin yasama organının tasarruflarıyla ihlâl edilmesini önlemek, en genel anlamda anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığıyla temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır. Demokratik rejimlerde anayasa mahkemesi, anayasaya, uluslararası antlaşmalara ve hukukun genel ilkelerine aykırı, hak ve özgürlükleri ihlâl edici yasal hükümleri hukuk sisteminden ayıklamayı amaç edindiğinden, demokrasi ve hukuk devletinin en önemli koruyucusu kabul edilmektedir.
2012 yılının Eylül ayında uygulamaya geçen bireysel başvuru yolu amacına uygun bir şekilde işlediğinde Anayasa Mahkemesi gerçek anlamda bir vatandaş mahkemesi haline gelebilir. Bireysel başvuru yolunun uygulamaya geçmesiyle birlikte Anayasa Mahkemesinden beklenen “özgürlüklerin mahkemesi” işlevini yerine getirmesidir.
Bireysel başvurunun özellikle anayasa yargısının gelişmesine çok önemli zenginlik katacağı, temel haklar konusunda Türkiye’deki uygulama ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarındaki anlayış farkının ortadan kalkmasına imkân sağlayacağı söylenebilir.
Geleceğe yönelik bu umutları bir yana bırakırsak, mevcut tabloya bakıldığında, Türk Anayasa Mahkemesinin günahlarının mı yoksa sevaplarının mı daha fazla olduğu, tartışmaya açık bir husustur.
Anayasa yargısının önemli sorunları arasında, Mahkemenin bazı durumlarda yetkilerini yanlış kullanması, bazı konularda da anayasal yetkilerini açıkça aşmış olması gelmektedir.
Türkiye’de zaman zaman anayasa yargısının demokratik meşruluğu tartışma konusu olmakta, hatta Mahkemenin kaldırılması bile önerilebilmektedir. Anayasa yargısının meşruiyeti, onun, demokratik sistemi, hukuk devleti ilkesini ve insan haklarını koruma işlevinden kaynaklanır. Bu nedenle bir ülkede anayasa yargısı denetiminin bu işlevinden sapması halinde meşruiyet kaybına uğraması da kaçınılmazdır. Türkiye’de anayasa yargısının demokratik meşruiyeti, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi seçimle oluşan Meclisin Anayasa Mahkemesine üye seçmesine imkân sağlanması ve Mahkemenin yaptığı anayasallık denetiminde ideolojik aktivizmi terk ederek insan hakları ve hukukun üstünlüğünün korunmasına odaklanması ile güçlendirilebilir.
Türk Anayasa Mahkemesine yöneltilen en önemli eleştirilerden biri, sergilediği yargısal aktivizmdir. Mahkemenin sergilediği yargısal aktivizm, insan hakları ve hukuk devletinin korunması ve geliştirilmesi amacından ciddi şekilde sapmaktadır. Mahkemenin yargısal aktivizmi, birey özgürlüklerini çoğunluk karşısında güvence altına almaktan çok, devletin ideolojik önceliklerini koruma amacı etrafında yoğunlaşmaktadır. Bunun nedeni bir ölçüde Anayasa’nın bu nitelikte bir aktivizme elverişli düzenlemelere sahip Anayasal Demokrasi İçinde Anayasa Mahkemesinin Konumu olmasıdır. Ancak asıl neden Mahkemenin, Anayasa hükümlerini yorumlama anlayışıdır. Türk Anayasa Mahkemesinin 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde sergilediği aktivizm, yargısal aktivizm kavramının sınırlarını zorlayacak bir nitelik taşımaktadır. Bu yargısal aktivizm türünü, Batı demokrasilerindeki yargısal aktivizmden ayırmak üzere, devletçi ve ideolojik bir yargısal aktivizm olarak nitelendirmek mümkündür.
Türk Anayasa Mahkemesi, ilk yıllardan itibaren Anayasa’nın yorumlanması konusunda çeşitli yöntemleri kullanmakla birlikte, Anayasa’nın yorumuna ilişkin özgün bir metodoloji de geliştirmemiştir. Türk Anayasa Mahkemesi, esas itibariyle klasik yorum yöntemlerinden yararlanarak Anayasa’yı yorumlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, Federal Alman Anayasa Mahkemesi gibi, klasik yorum yöntemleri yanında, anayasa hukukuna özgü yorum ilkelerinden de yararlanmaktadır. Türk Anayasa Mahkemesinin yorum pratiği hakkında genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, kimi kararları bakımından takdir edilmekte, ama çoğunlukla da eleştiriye maruz kalmaktadır.
Bütün bu eleştirilere rağmen, Türk Anayasa Mahkemesi, yarım asırlık geçmişi dikkate alındığında, hukuk devletinin yerleşmesinde ve iktidarların keyfi tutumunun önlenmesinde son derece önemli bir rol oynamıştır.
Avukat Sümeyra Esener
https://maps.app.goo.gl/MYD8VRfk7EsyFaXT9